*
Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Gönderen Konu: KAN NAKLİ VE TEHLİKELERİ  (Okunma sayısı 1070 defa)

Çevrimdışı melleseferi

  • öMeR
  • Administrator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 18908
  • SiTe YöNeTiCiSi
    • www.kayseriengellilerdernegi.com
KAN NAKLİ VE TEHLİKELERİ
« : Aralık 28, 2017, 02:12:03 ÖÖ »
KAN NAKLİ VE TEHLİKELERİ
 
Kan transfüzyonu, kan bağışları yoluyla elde edilen kanın çeşitli nedenlerle kan kaybetmiş ya da kanının ana elemanlarından (akyuvar, trombosit ya da pıhtılaşma faktörleri gibi) biri eksik olan kişilere damar yoluyla verilmesidir.

Kan bankaları kan bağışı yapan kişilerden kanın uygun şartlarda alınmasından, bu kanların çeşitli işlemlere tabi tutulmasından ve ihtiyacı olan kişilere verilmesinden sorumlu kuruluşlardır.

Bir kişinin kan bağışında bulunabilmesi için ön koşul o kişinin sağlıklı olmasıdır. Gerekli muayeneler yapıldıktan sonra kan bağışlayan kişiden yaklaşık olarak 500 mililitre kan alınır. Kansızlığı olmayan, kalp ve dolaşım sistemi uygun çalışan bir kişiden alınan bu miktar, kan bağışlayan kişide hiç bir problem yaratmaz. Yaklaşık dört haftada bu verilen kan üretilerek tekrar yerine konmuş olur. Kan bağışlanması belli kanunlara tabidir ve 18 yaş altında ve 65 yaş üstünde olan kişiler kan bağışında bulunamazlar. Kanında Hepatit B ya da AIDS gibi bir enfeksiyon hastalığı olduğu bilinen ya da kalp ve dolaşım sistemine ait hastalığı, ya da kan hastalığı olanlar da kan bağışında bulunamazlar.

Bağış yoluyla alınan kanlar hangi işlemlerden geçer?

Alınan kanlar Hepatit B, sifiliz, HIV (AIDS etkeni) ve diğer enfeksiyon etkenlerinin varlığı açısından incelenir. Daha sonra kanlar özel torbalarda ve belli ısılarda saklanmak üzere ya olduğu gibi tam kan şeklinde ya da çeşitli bölümlere ayrılarak kan bankasında muhafaza edilir.

Her torbanın üzerinde kanın grubu, alınma tarihi ve son kullanma tarihi mutlaka belirtilmiştir.

Taze kan ve banka kanı arasındaki farklar

Alınan kan ilk 5-7 gün içinde taze kan olarak kabul edilir. Kan alındıktan sonra ilk birkaç satte akyuvarlar, iki gün sonra trombositler tümüyle yokolur. Pıhtılaşma faktörleri de genellikle iki gün sonra önemli oranda azalmış olur.

Kan eskidikçe hücre parçalanması sonucu ortaya çıkan potasyum kanın potasyum seviyesini artırır. Bu durumda banka kanı içinde temel olarak yanlızca alyuvarları bulunduran bir kandır. Mümkünse her durumda taze kan verilmelidir. Ancak ciddi kan kayıplarında son kullanma tarihi geçmediği sürece banka kanı da gerekli miktarlarda verilebilir.

Bağışlanan kandan elde edilebilen ürünler

Bağış yoluyla elde edilen bir kan direkt olarak torbalandığında o kandan yanlızca bir kişi faydalanabilir. Halbuki gelişmiş yöntemler kullanılarak kanın elemanları ayrıştırıldığında bir ünite kandan daha fazla sayıda kişinin faydalanması sağlanır. Kanaması olan birine tam kan yerine yanlızca eritrosit suspansiyonu verildiğinde tam kandan geriye kalan diğer maddeler (lökositler, akyuvarlar, plazma) diğer ihtiyacı olanlarda kullanılabilir.

Tam kan:

Vericiden alınan bir ünite tam kan hiç bir ayırma işlemine tabi tutulmadan sitrat maddesi katılarak pıhtılaşması önlenir. Yaklaşık 400-450 mililitredir. Hematokrit değeri %35-40 civarındadır. Buzdolabında (+) 4 derecede 21 gün dayanır. Verildiğinde hastanın hematokrit değerini %3 artırır.

Buzdolabından çıkarılan kan ısındıktan sonra kullanılmazsa atılır, tekrar buzdolabına konmaz.

Eritrosit (alyuvar)suspansiyonu:

Plazması azaltılmış yoğun bir kandır. Eritrositleri yoğunlaştırılmış olduğundan hematokrit %65-70 civarındadır. Özellikle dolaşım yüklenme riski olan hastalar başta olmak üzere mümkün olan her durumda eritrosit süspansiyonu kullanılır. Verilen hastanın hematokrit değerini %3 artırır. Buzdolabında (+)4 derecede 3-5 hafta dayanır. Ek olarak yıkanma işlemine tabi tutulursa 12 saat içinde kullanılmalıdır.

Lökosit (akyuvar) suspansiyonu:

Bağışlanan kandan lökositler ayrılarak elde edilir. Nötropeni (kanda akyuvar düşüklüğü) sonucu gelişen enfeksiyonların önlenmesinde ya da tedavisinde kullanılır. 12 saat içinde kullanılmalıdır.

Trombosit suspansiyonu:

Bağışlanan kandan yanlızca trombositlerin ayrılmasıyla elde edilir. Çeşitli nedenlerle trombosit sayısı düşmüş olan hastalarda kanamanın önlenmesi ya da tedavisi için kullanılır. Bir ünitesi trombosit sayısını 5-10 bin artırır. Bir ünite tam kandan (yani bir vericiden) özel yöntemlerle 8-10 ünite trombosit suspansiyonu elde edilebilmektedir. Ağır trombositopenilerde (trombosit sayısı düşüklüğü) etkili olabilmesi için arka arkaya altı üniteye kadar vermek gerekir. Elde edilen suspansiyonlar oda ısısında saklanır ve üç gün içinde kullanılır. Buzdolabında saklanırsa trombositler kısa zamanda parçalanır.

İnsan albümini:

Çok sayıda kan bağışlayıcısı kanından elde edilen albüminin birleştirilmesiyle elde edilir. Çeşitli nedenlerle kan albümin değerleri düşmüş olan insanlarda kullanılır. Çok fazla sayıda bağışlayıcıdan elde edildiği için enfeksiyon riski diğerlerine göre yüksek bir üründür.

Taze dondurulmuş plazma:

Bağışlanan kandan plazmanın (kanın sıvı kısmının) ayrılmasıyla elde edilir. Pıhtılaşma faktörlerinin harcandığı yaygın damariçi pıhtılaşması (DIC) gibi ölümcül durumların tedavisinde hayat kurtarıcıdır. Elde edildikten sonra buzdolabında (-)30 derecede saklanır.

Pıhtılaşma faktörleri:

Bağışlanan kanın plazmasında pıhtılaşma faktörleri de teker teker ya da gruplar halinde ayrıştırılarak eksiği olan kişilere verilebilir (fibrinojen, kriyopresipitat, antihemofilik faktör gibi).

Gama globulinler (nonspesifik ve spesifik immunglobulinler):

Kanın serumunda (proteinlerin de bulunduğu sıvı kısım) kişinin savunma sisteminin ürettiği antikorlar yeralır. Bunlar ayrıştırılıp çeşitli vericilerden elde edilenler biraraya getirildiğinde çeşitli hastalıkların önlenmesinde ya da tedavisinde oldukça etkili olabilir (Hepatit B serumu, tetanoz serumu gibi). Bu sayede elde edilen bağışıklığa pasif bağışıklık adı verilir. Pasif bağışıklık hastanın vücudu bağışıklığı kendisi aktif olarak sağlayamadığı durumlarda ya da hızlı bir şekilde bağışıklık sağlanması gerektiğinde (hepatit B'li olduğu bilinen birisiyle temas durumunda olduğu gibi) kullanılır.

Kan naklinin uygulanma kuralları

Kan nakli enfeksiyon, hemoliz reaksiyonu ve allerjik reaksiyonlar gibi ciddi riskleri olabilen bir durumdur. Bu yüzden gerçekten gerekli olan durumlarda ve yeterince kullanılır.

Kan grupları hakkında genel bilgiler

İnsanların kan grupları A ve B adı verilen iki farklı yapıtaşının varlığı ya da yokluğuna ve Rh faktörü adı verilen bir kan grubu faktörünün varlığı ya da yokluğuna göre belirlenir. Bir insanın alyuvar hücre yüzeylerinde yanlızca A ya da B yapıtaşlarından biri ya da A ve B yapıtaşlarının ikisi beraber bulunabilir, veya bu yapıtaşlarından hiç biri bulunmayabilir. Bu olasılıklardan herbiri için Rh faktörünün varlığı ya da yokluğu söz konusu olabilir.

Bu durumda insanlarda A Rh(+) (Rh faktörü var anlamında); A Rh(-) (Rh faktörü yok anlamında); B Rh(+); B Rh (-); AB Rh(+); AB Rh(-); 0 Rh(+) ve 0 Rh(-) olmak üzere sekiz ayrı kan grubundan biri bulunur.

A-B-0 ve Rh yapıtaşları dışında alyuvar yüzeyinde klinik açıdan çok fazla önem taşımayan ve kan grubu belirtilmesinde kullanılmayan bazı alt gruplar da bulunmaktadır.

Bireyin kan grubu anne ve babasından kalıtımla aldığı özellikler sonucu belirlenir. %45 insanda 0 grubu, %40 insanda A grubu, %10 insanda B grubu; %5 insanda da AB grubu bulunur. %85 insan Rh(+) kan grubuna sahiptir. Bu nedenle AB Rh(-) ve B Rh (-) kan grupları en az bulunan kan gruplarıdır.

Bir insanın kendi dokusunun bir parçası olmayan her madde ve transplantasyonla vücuda yerleştirilen her organ yabancı bir madde olarak işlem görür. Bu yabancı maddelere antijen (kendi genetik yapısına uymayan anlamında) adı verilir. Bu antijenler girdiği bedenin savunma sistemini harekete geçirir. Antijenler kan grubu yapıtaşları dışında bakteriler, virüsler, protozoalar gibi maddeler ve böbrek, karaciğer ya da kalp gibi nakledilen organlar olabilir.

Savunma sistemi kendisine yabancı olan bir maddeyle karşılaştığında o maddeyi yok etmek amacıyla harekete geçer ve o maddeyi tanıyabilen antikor (yabancı cisme karşı üretilen "cisim" anlamında) adlı kimyasal maddeler üretir. Antikor antijeniyle anahtar-kilit ilişkisi içindedir ve antijeni gördüğü yerde bağlanarak parçalamaya ve sistemden uzaklaştırmaya çalışır.

A grubu kanın alyuvar yüzeyinde yanlız A antijeni, B grubu kanın alyuvar yüzeyinde yanlız B antijeni, AB grubu kanın alyuvar yüzeyinde hem A hem de B antijeni bulunur. 0 grubu kanın alyuvar yüzeyinde antijen bulunmaz. Rh(+) kanda alyuvar yüzeyinde Rh (ya da D) antijeni bulunur.

A grubu kanın serumunda B antijenine karşı antikor, B grubu kanın serumunda A grubuna karşı antikor, 0 grubu kanın serumunda ise hem A hem de B antijenine karşı antikor doğal olarak hazır bulunur. AB grubu kanın serumunda ise ne A ne de B antijenine karşı antikor bulunmaz. Rh(-) olan bir kanın serumunda ise Rh antijenine karşı antikor ya hazır bulunur ya da ilk karşılaşmada hızla üretilir (Rh uygunsuzluğu olan bir evlilikte Rh(-) anne adayının Rh(+) bebeğinin alyuvarlarının Rh antijenlerine karşı antikor üretmesi bunun en güzel örneğidir.

Bir kişiye uygun olmayan gruptan kan nakli yapıldığında nakil yapılan kişinin serumunda bulunan antikorlar verilen kandaki kan grubu antijenlerini tanıyarak antijenin bulunduğu alyuvarları parçalamaya başlarlar. Hemolitik reaksiyon (alyuvarların parçalanması) adı verilen bu olay hayatı tehdid eden bir durumdur. Bu nedenle kan nakli ancak uygun kann grubuyla yapılmalıdır.

En ideali kan transfuzyonunun A-B-0 ve Rh grubu aynı olan kan grubuyla yapılmasıdır.

Aynı gruptan kan bulunamadığında aşağıdaki şemaya uyularak kan nakli yapılır:

Rh(+) kan grubuna sahip bir kişi alyuvar yüzeyinde Rh antijeni içerir, ancak serumunda Rh antijenine karşı antikor içermez. Bu yüzden gerekli durumlarda Rh(-) kan grubundan kan alabilir.

Rh(-) kan grubuna sahip bir kişi ise alyuvar yüzeyinde Rh antijeni içermez, ancak serumunda Rh antijenine karşı antikor içerir, ya da ilk karşılaşma sonrasında bu antikorları hızla üretmeye başlar. Bu yüzden ancak Rh(-) kan grubuna sahip biri, Rh(-) bir gruptan kan alabilir.

0 kan grubuna sahip bir kişi alyuvar yüzeyinde hiç antijen bulunmadığı için her gruba kan verebilir. Ancak serumunda hem A hem de B'ye karşı antikor bulundurduğundan kendi grubudışında kalan kan gruplarından kan alamaz.

AB kan grubuna sahip bir kişinin alyuvar yüzeyinde hem A hem de B antijeni bulunur. Bu yüzden kendisi dışındaki hiçbir gruba kan veremez. Ancak serumunda A ya da B'ye karşı antikor içermediğinden her gruptan kan alabilir.

A kan grubuna sahip bir kişi alyuvar yüzeyinde A antijeni içerir. Bu yüzden B grubuna ve 0 grubuna kan veremez. Serumunda B'ye karşı antikor bulundurduğundan B'den ve AB'den kan alamaz.

B kan grubuna sahip bir kişi alyuvar yüzeyinde B antijeni içerir. Bu yüzden A grubuna ve 0 grubuna kan veremez. serumunda A'ya karşı antikor bulundurduğundan A'dan ve AB'den kan alamaz.

Bu bilgiler ışığında 0Rh(-) kanın kendisi dışında hiç bir gruptan kan alamadığını ve AB Rh(+) kan grubuna sahip bir kişinin gerekli durumlarda her gruptan kan alabildiğini söyleyebiliriz. Bu nedenle 0 Rh(-) kan grubu "genel verici", AB Rh(-) grubu da "genel alıcı" olarak tanımlanır.

Acil kan nakli yapılması gereken birine ne kendi kan grubundan ne de alabileceği gruptan kan bulunamadığı durumlarda 0Rh(-) kan verilebilir. 0 Rh(-) genel verici olduğundan grubu kesin olarak 0Rh(-) olarak tayin edilmiş bir kan çok acil durumlarda diğer kişinin kan grubunu tayine gerek kalmaksızın verilebilir.

Uygun kan bulunana kadar kanaması olan hastaya sıvı tedavisine devam edilir. Sıvı tedavisinde kanın sıvı kısmının damar içinde kalmasına ve böylece damar sisteminde basıncın düşmesine engel olmak amacıyla plazma genişletici olarak adlandırılan maddelerden faydalanılır. Bu maddeler sentetik olarak üretilen ve molekül ağırlıkları nedeniyle kanın içindeki sıvıyı kendilerine çekerek damar içi sıvı volümünü sabit tutmaya yarayan maddelerdir.

Kan nakli yapılmadan önce yapılan uygunluk testi

Kan ihtiyacı olan bir insana uygun gruptan kan bulunduğunda kanı vermeye başlamadan önce verilecek kandan alınan numuneyle nakil yapılacak kişiden alınan kan numunesi birleştirilir. Mikroskop altında yapılan incelemede gruplar birbirine uymuyorsa antikorların alyuvarlara bağlanması sonucu kümeleşmeler meydana gelir. Bu durumda muhtemelen ya nakil edilecek kişinin ya da nakil yapılacak kanın grubu yanlış belirlenmiştir.

Çok nadiren gruplar uygun olmasına karşın bir altgrup uyuşmazlığı söz konusu olabilir.

Yukarıda bahsedilen bu teste cross-matching (çapraz karşılaştırma) adı verilir. Bu testte kümeleşme görülmesi kan hastaya nakledildiğinde hastanın damarı içinde de aynı olayın meydana geleceğini gösterir. Böyle bir durumda o kan kesinlikle hastaya verilmez. Çapraz karşılaştırma yapmadan kan naklinin yapılabileceği tek durum genel verici olan 0Rh(-) kan ile yapılan nakildir.

Kan nakli esnasında ya da sonrasında ortaya çıkabilen istenmeyen durumlar

Erken dönemde ortaya çıkan durumlar

Hemolitik reaksiyon (nakledilen kanın alyuvarlarının parçalanması)

Kan nakli esnasında ortaya çıkan en tehlikeli durumdur. Kişiye uygun olmayan kan grubundan kan verilmesine bağlı olarak kan naklinin ilk 30 dakikasında ortaya çıkar. Bazı durumlarda tarihi geçmiş kanın verilmesi de hemolitik reaksiyona yolaçabilir.

Özellikle A-B-0 grup uyumsuzluğunda belirtiler daha şiddetli olur. Kanı alan kişinin serumunda bulunan antikorlar verilen kanın alyuvarlarının yıkılmasına neden olur. Kanın verildiği toplardamar boyunca sıcaklık artışı ve ağrı, terleme, çarpıntı ve taşikardi (nabız hızlanması), hipotansiyon (tansiyon düşüklüğü), bel ağrısı, kanamaya eğilim sık görülen belirtilerdir. Uygun müdahale ve tedavi yapılmadığında şok ve ölüm görülebilir. Hemoliz sonucu ortaya çıkan hemoglobin (alyuvarların en önemli yapıtaşı) idrarda çıkar, parçalanma sonucu ortaya çıkan bilirubin de sarılık görülmesine neden olur. İleri durumlarda ilk önlemler başarılı olsa bile geçici böbrek yetmezliği gelişebilir. Böbrek yetmezliğinin parçalanan alyuvarlardan açığa çıkan maddelerin böbrek damarlarında yarattığı bozukluktan kaynaklandığı düşünülmektedir.

Bazı durumlarda hemoliz kan naklinden 2-14 gün sonra ortaya çıkabilir. Hemen ortaya çıkan hemolitik reaksiyona göre daha selim seyreder. Hafif sarılık ve idrarda hemoglobin saptanması dışında bulgu vermeyebilir.

Hemolitik reaksiyon saptandığı anda hemen transfuzyona sonverilir ve aynı damardan serum verilmeye başlanır. Çapraz karşılaştırma tekrarlanır, kan grupları tekrar belirlenir. İlk idrarda hemoglobin görülmesiyle tanı konur ve uygun tedaviye başlanır. Şoku önlemeye ve böbrekleri korumaya yönelik olarak sıvı tedavisi, kortizon ve diüretik (idrar söktürücü) ilaçlardan faydalanılır. Bazı durumlarda dializ gerekebilir.

Febril reaksiyonlar (ateş yükselmesi)

Kan naklinde %3-4 oranında rastlanır. Alıcıda verilen kanın trombosit ve lökositlerine (akyuvarlar) karşı antikor bulunmasına bağlı meydana gelir. Antikorlar bu hücreleri parçaladığında açığa çıkan pirojen (ateş yükseltici) maddeler nedeniyle vücut ısısı yükselir.

Bazı durumlarda steril olmayan kanda bulunan bakterilerden açığa çıkan pirojen maddeler de ateş yükselmesine neden olabilir.

Febril reaksiyon kan verilmesinden sonraki 1-3 saatte ortaya çıkar. Titreme, ateş, başağrısı ve kusma gözlenir. Bakterilere bağlı değilse 1-2 saat içinde kendiliğinden düzelir.

Febril reaksiyon ortaya çıktığında kan nakil hızı yavaşlatılır. Soğuk uygulama ile ateş düşürülemezse ateş düşürücüler ve antihistaminik ilaçlar (allerji tedavisinde kullanılan ilaçlar) verilir.

Dolaşım yüklenmesi

Verilen kan miktarının gereğinden fazla olması ya da kısa zamanda hızla kan verilmesi durumunda özellikle kalp ve dolaşım hastalığı bulunanlarda, yaşlılarda ve çocuklarda dolaşım yüklenmesi ortaya çıkabilir. Bu durumda kalbin yükü çok fazla arttığından sol kalp yetmezliği ve akciğer ödemi meydana gelebilir.

Gebeler nispeten daha genç olduklarından ve kan volümü fizyolojik olarak zaten artmış olduğundan gebelikte bu durumla nadiren karşılaşılır.

Dolaşım yüklenmesi riski bulunanlarda tam kan yerine eritrosit suspansiyonu verilmesi dolaşım yüklenmesi riskini belirgin şekilde azaltır.

Gram negatif sepsis

Verilen kanda yüksek miktarlarda gram(-) bakteri ve bunların ürettiği toksinlerin bulunması sonucu meydana gelen nadir bir durumdur. Ölüme neden olabilir.

Kan nakliyle birlikte kana geçen bakteri miktarı çok fazlaysa yarım saat sonra ateş, titreme, kusma, bazen kanlı diyare ve septik şok gelişebilir. Endotoksinlerin yaptığı yaygın damariçi pıhtılaşma (DIC) nedeniyle kanamalar meydana gelebilir. Hastalarda genellikle ilk 6 saatte ölüm olur.

Gram(-) sepsisin hemolitik reaksiyonla ayırıcı tanısı yapılmalıdır. Tedavide sıvı, antibiotik ve kortizon verilir.

Kan gram(-) bakteriler için çok uygun bir besiyeridir. Üremeyi engellemek için kan buzdolabından çıkartılınca fazla beklenmeden nakledilmelidir.

Allerjik ve anafilaktik reaksiyonlar

Kan naklinde %1 oranında görülürler. Belirtiler hemen ortaya çıkar. Ürtiker (ciltte kaşıntılı kabarıklıklar), kaşıntı, anjionörotik ödem, larinks (gırtlak) ödemi ve astım şeklinde gözlenebilir.

Nadiren anafilaksi (allerjinin en ağır ve ölümcül şekli) gelişir. Ürtiker ve kaşıntı en sık görülen belirtilerdir.

Bu reaksiyonlar atopik (allerjik bünyeye sahip) kişilerde daha sıktır.

Hemen transfuzyon kesilerek antihistaminik ve kortizon tedavisi yapılır.

Anafilaksi çok nadirdir. Bu durumda ek olarak dolaşım sistemi de iflas

ettiğinden tedavide ek olarak adrenalin de kullanılır.

Hipotermi (vücut ısısının düşmesi)

Buzdolabından yeni çıkmış kanın ısıtılmadan hızla verilmesi esnasında ortaya çıkan bir durumdur. Vücut ısısının düşmesine ve ileri durumlarda kalbin durmasına neden olabilir.

Hava embolisi

Genellikle hızlı yapılan transfuzyonda meydana gelir. Kanın verildiği setten hastanın damarına belli bir miktarın üzerinde hava verilmesine bağlıdır. Ani nefes darlığı, siyanoz (vücutta morarma) ve senkop (bayılma) gibi belirtilerde hava embolisinden şüphelenilir. Verilen havanın akciğer atardamarına geçmesini engellemek için hasta başaşağı sol yanına yatırılır. Ender görülen bir durumdur.

Banka kanının fazlaca verilmesinde karşılaşılan durumlar

Banka kanında hücre parçalanmasına bağlı olarak başta trombosit ve lökositler oldukça azalmıştır. Hücre parçalanması kanda potasyum artışına ve kanın pH derecesinin asitleşmesine yolaçar. Bu durumda özellikle kalp üzerinde çok ciddi yanetkiler ortaya çıkabilir. Ayrıca banka kanının muhafazasında kullanılan sitrat adlı madde alıcı kanının kalsiyumunun düşmesine, bu da ileri durumlarda hipotansiyon (tansiyon düşüklüğü) ve kalp iletim sisteminde bozuklukların ortaya çıkmasına neden olabilir.

Masif (yoğun) transfuzyonun tehlikeleri

24 saat içinde 5 litre ve daha fazla kan verilmesi durumunda masif transfuzyondan bahsedilir. Genellikle banka kanı kullanılmak zorunda kalındığından istenmeyen durumlar ortaya çıkabilir. Pıhtılaşma faktörleri olmayan ve trombositleri azalmış olan banka kanı nakledildiğinde kanamaya eğilim artar. Ayrıca beklemiş kanda hiperpotasemi ve pH değerinin asit olması istenmeyen durumların ortaya çıkmasına neden olur.

Banka kanının hazırlanmasında kullanılan sitrat kan kalsiyumunu bağladığında da çeşitli tehlikeler ortaya çıkar.

Fazla miktarda kan verilmesi durumunda eritrosit suspansiyonu ve beraberinde taze dondurulmuş plazma verilmesi bu riskleri azaltabilir

Geç dönemde ortaya çıkan durumlar

Trombofilebit

Kan nakli için kullanılan damarın iltihaplanmasıdır. Metal iğneler kullanıldığında ve nakil için kullanılan damar 12 saatte bir değiştirildiğinde bu risk ortadan kalkar.

Enfeksiyon geçişi

Başta Hepatit B, Hepatit C ve HIV (AIDS etkeni) olmak üzere sifiliz (frengi), malarya (sıtma) ve kanla bulaşan birçok etken kan nakli esnasında verilen kandan alıcıya bulaşabilir.

Kan naklinde Hepatit C bulaşma riski %3-%5, HIV bulaşma riski ise 1/50000-1/100.000 arasındadır.

Nakil esnasında bu enfeksiyon etkenlerinin geçişini önlemek amacıyla yapılan ileri incelemeler nakledilecek kandaki enfeksiyon etkenini bazen saptayamayabilir. Bunun en iyi örneği kan bağışında bulunan kişinin bağıştan hemen önce AIDS etkenini kapmış olmasıdır. Yapılan test HIV'e karşı kişinin vücudunda oluşan antikoru saptayan bir test olduğundan bağışı yapan kişinin vücudunda HIV olmasına rağmen henüz antikor oluşmadan yapılan inceleme virüs varlığını saptayamamaktadır.

Görüldüğü gibi kan nakli oldukça fazla sayıda ve bazen ölümcül olabilen yanetkileri olan bir uygulamadır. Bu yüzden kan naklinin yanlızca gerekli durumlarda uygulanması çok önemlidir. alıntı