*
Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Gönderen Konu: RÖNTGEN IŞINLARININ GEBELİK ÜZERİNE ETKİLERİ  (Okunma sayısı 961 defa)

Çevrimdışı melleseferi

  • öMeR
  • Administrator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 18908
  • SiTe YöNeTiCiSi
    • www.kayseriengellilerdernegi.com
RÖNTGEN IŞINLARININ GEBELİK ÜZERİNE ETKİLERİ
« : Aralık 28, 2017, 01:34:56 ÖÖ »
RÖNTGEN IŞINLARININ GEBELİK ÜZERİNE ETKİLERİ
 
Röntgen filmleri çok çeşitli tıbbi durumların klinik değerlendirmesinde vazgeçilmez tanı araçlarıdır ve hemen her türlü branştan doktor tarafından vücudun çeşitli bölümlerinin incelenmesi için yaygın olarak istenirler. Bu yüzden de kaçınılmaz olarak zaman zaman gebeliğinin henüz farkında olmayan anne adayları da bu incelemelere tabi tutulurlar (akciğer grafisi, sinüzit tanısı için sinüs grafisi, belağrısı için pelvis (leğen kemikleri) grafisi, vücudun çeşitli yerlerinin tomografisi gibi). Herhangi bir şekilde bu radyolojik incelemelere tabi tutulan bir kadının daha sonra gebe olduğu ortaya çıktığında çekilen bu filmin ya da filmlerin bebek üzerindeki muhtemel etkileri hem doktor hem de anne ve baba adayı için endişe kaynağı olmaktadır.

Radyolojik inceleme yapılan her anne adayına direkt olarak tahliye önermek elbette ki doğma hakkı olan bebeğe haksızlık olur. Bunun yerine, yapılan radyolojik incelemede anne adayının aldığı ışın dozu hesaplanarak bir karara varmak daha doğru bir yaklaşımdır.

Genel olarak söylemek gerekirse gebeliğin herhangi bir döneminde tanı amacıyla çekilen tek bir röntgen filminin bebek üzerinde olumsuz etki yaratması beklenmez ve gebelik devam ettirilebilir. Ancak anne ve baba adaylarının intrauterin (doğmadan önceki) dönemde hiçbir teratojen (anomali yapıcı) etkene maruz kalmayan bebeklerin bile %2-3'ünün çeşitli hafif ya da ağır anomalilerle dünyaya geldiklerini bilmeleri önemlidir.

"İyonize edici radyasyon" hakkında genel bilgiler

Röntgen filmi çekimlerinde kullanılan X ışınları "iyonize edici" özelliği olan ışınlardır. Bir radyasyon kaynağının iyonize edici özellikler taşımasının biyolojik açıdan çok büyük önemi vardır. Böyle bir radyasyon kaynağı, etkilediği dokunun yapıtaşı olan moleküllerin kimyasal bağlarını yıkabilecek güçte olduğundan hücrelerde DNA hasarına ve genetik değişikliklere yolaçabildiği gibi serbest radikal ve iyon oluşumuna neden olarak hücrelerin ölmesine de neden olabilir. Konumuz olan röntgen ışınları da bu iyonize edici etkileriyle hücre ölümü, mutasyon (hücrede kalıcı genetik değişiklik), kanser ve doğacak bebekte gelişimsel kusurlar yaratabilme potansiyeline sahip olmasına karşın, tanı için kullanılan dozlarda bu etkilerin ortaya çıkmaz.

Radyasyon kaynağı dendiğinde ilk akla gelen röntgen filmlerinde ve radyoterapide (ışın tedavisinde) kullanılan x ışınları olmasına karşın, hatalı olarak mikrodalga, ultrason, diatermi (fizik tedavide bölgesel ısı artışı yoluyla tedavi yapılması yöntemi) ve radyo dalgaları da radyasyon kaynakları olarak gösterilmektedir. Bu son sayılan dört enerji türünün ışınlarının dalga boyları çok uzun olduğundan enerjileri de düşüktür ve iyonize edici özellikleri yoktur. X ışınları ise oldukça kısa dalga boylu ve bu nedenle yüksek enerjileriyle iyonize edici özellikleri güçlü olan ışınlardır.

"Ultrason" dalgaları aslında insan kulağının duyabileceği seslerden daha yüksek frekanslı ses dalgalarıdır. İyonize edici özellikleri olmadığından, tanı amaçlı kullanıldıklarında şu ana kadar canlı dokular üzerinde zararlı bir etkilerii gösterilmemiştir.

Maruz kalınan x ışını dozu nasıl belirlenir?

Radyolojik inceleme için kullanılan radyasyon kaynağından yayılan ışının dozu ile dokunun aldığı doz birbirinden farklıdır. Toplam dozdan belli bir dokuya ulaşan doz miktarı bir yandan kaynağın dokuya yakınlığı, öte yandan dokunun kalınlığı ve kullanılan aletin "kalitesi" ile ilişkili olarak farklılıklar gösterir. Nitekim son zamanlarda radyoloji alanındaki teknolojik ilerlemeler incelemeler esnasında maruz kalınan doz miktarını belirgin şekilde azaltmada başarılı olmuşlardır.

"Düz film" adı verilen ve kontrast madde vermeksizin çekilen basit röntgen filmlerinde uterus ve içinde bulunan fetusun maruz kaldığı muhtemel dozlar şöyle belirtilebilir.

kafatası filmi:
 <0.05 mrad
 
akciğer filmi:
 0.02-0.07 mrad
 
mamografi:
 7-20 mrad
 
bel omurları:
 51-126 mrad
 
lumbosakral bölge:
 168-359 mrad
 
batın filmi:
 122-245 mrad
 
IVP (ilaçlı böbrek filmi):
 686-1400 mrad
 

Burada kullanılan rad birimi ışın dozunu belirtmede kullanılan bir birimdir. Bir mrad (milirad) bir rad'ın 1000'de biridir. Radyasyon dozu için günümüzde daha çok gray (Gy) birimi tercih edilmektedir (1 Gy= 100 rad).

Bu değerler ortalama değerlerdir ve fetusun aldığı ışın hakkında indirekt fikir verirler. Kural olarak filmi çekilen bölge embriyodan ne kadar uzaksa embriyonun aldığı doz yüzdesi de o kadar düşüktür.

İyonize edici radyasyonun (röntgen ışınlarının) fetus üzerindeki zararlı etkileri hangi deneylerle ortaya çıkarılmıştır?

İyonize edici radyasyonun fetus üzerindeki zarar verici etkileri hem hayvan modellerinde hem de Hiroşima ve Nagazaki atom bombası faciasını yaşayanlardan sağ kalanlarla tedavi dozunda radyasyon (radyoterapi yani "ışın tedavisi") alan insanlardan elde edilen verilerden anlaşılmıştır.

İyonize edici radyasyonlar yüksek dozda en sık hangi etkileri yaratırlar?

Hayvan deneylerinde hayvanların çeşitli organlarında iyonize edici radyasyona bağlı değişik etkiler gözlenirken insanlarda yüksek doz iyonize edici radyasyonun en sık görülen etkileri fetusta İUGG (intrauterin gelişme geriliği) gelişimi ve fetusun santral sinir sistemi üzerine olan olumsuz etkilerdir (zeka geriliği).

Hiroşima ve Nagazaki faciası sağkalanlarında yapılan incelemeler doğacak bebekte mental retardasyon (zeka geriliği) ve mikrosefali (kafatasının ufak olması) gelişimi açısından en riskli dönemin 8.-15. gebelik haftaları arasında yüksek doz radyasyona maruz kalınması olduğunu göstermiştir. Bu çalışmalar 16. 25. gebelik haftaları arası yüksek dozlara maruz kalanlarda riskin azalarak devam ettiğini, 25. gebelik haftasından sonra ve 8. gebelik haftasından önce maruz kalınması durumunda bu iki olumsuz durumun meydana gelmediğini göstermiştir. Doğan bebeklerin IQ (intelligency quote=zeka seviyesi) puanları incelendiğinde de yine IQ düşüklüğü gelişimi için en yüksek riskin anne adayının 8.-15. gebelik haftaları arasında yüksek doz radyasyona maruz kalması olduğu belirlenmiştir.

İnsanlarda yapılan çalışmaları rakamsal olarak ifade etmek gerekirse, 8.-15. gebelik haftaları arasında 10 rad (10.000 mrad- yukarıdaki tabloyla karşılaştırınız!!) ışına maruz kalan anne adaylarının bebeklerinde mental retardasyon (zeka geriliği) riski %4 kadar düşük, aynı gebelik haftaları arasında 150 rad ışına maruz kalan anne adaylarında ise bu riskin %60 kadar yüksek olabileceği saptanmıştır. Bu doz değerleri tanısal radyolojik tetkiklerde kullanılanların çok çok üstündedir.

Amerikan Radyoloji Derneği konuyla ilgili kesin bir ifade kullanmaktadır: "Bir kez uygulanmış olmak şartıyla günümüzde kullanılan hiçbir radyolojik inceleme embriyo ya da fetus üzerinde olumsuz bir etki gösterecek özelliğe sahip değildir"

Tek röntgen filmi dışında kalan radyolojik incelemeler

Gebelerde floroskopi, seri ilaçlı ve ilaçsız filmler (sindirim sistemi seri grafileri gibi), tomografi, anjiyografi, nükleer tıp uygulamaları (akciğer için ventilasyon/perfüzyon, tiroid sintigrafisi, talium kalp sintigrafisi gibi) gibi yöntemler söz konusu olduğunda bebek üzerine olan riski belirlemek için radyolog tarafından maruz kalınan doz hesaplanır ve buna göre yorum yapılır.alıntı