*
Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Gönderen Konu: Osmanlı Tarihinde Sağır ve Dilsiz Cellatlar  (Okunma sayısı 1253 defa)

Çevrimdışı melleseferi

  • öMeR
  • Administrator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 18908
  • SiTe YöNeTiCiSi
    • www.kayseriengellilerdernegi.com
Osmanlı Tarihinde Sağır ve Dilsiz Cellatlar
« : Şubat 16, 2014, 04:12:48 ÖÖ »
Osmanlı Tarihinde Sağır ve Dilsiz Cellatlar



Her toplumda cellatlar korkulan hatta kimilerince lanetlenen kişiler olmuşlardır. Öyle ki Osmanlı döneminde cellatlar sadece yaşarken değil, öldükten sonra bile toplum tarafından dışlanmış ve mezarları bile ayrı tutulmuş.
 
Eyüp Mezarlığı'ndaki, Pierre Loti kahvesinin çevresinde yer alan ve başlarında dikdörtgen taşlar bulunan bu mezarlık dünyada tek cellat mezarlığı olma özelliğini taşıyor.
 
Yüzlerce cellatın mezarının bulunduğu bu mezarlar zamanla yok olmuş. Günümüzde sadece sekiz dokuz tanesi kalmış durumda. Cellat mezarlarının yerinde şimdi apartmanlar ya da başka insanların mezarları yer alıyor.
 
Peki Osmanlı'da cellatlar nasıl seçilirdi? İşte Yaşar Karaduman'ın araştırmasına göre Osmanlı'daki cellatlarla ilgili merak edilen her şeyin cevabı...
 
Osmanlı'da adam asmak, boğmak ve kelle kesmek, bir ceza şekliydi ve bunun için de sarayda her zaman cellatlar bulundurulurdu. Bir gurup cellat, padişah ve diğer yüksek rütbeliler için her an hazır durumda beklerlerdi.
 
Sarayda verilen ölüm cezaları, Topkapı Sarayı bahçesinde bulunan bir çeşmenin önünde infaz edilirdi. Cellatlar infazdan sonra kanlı baltalarını ve ellerini burada yıkarlardı. Bu çeşmenin sağında ve solunda kesilmiş kafaların teşhir edildiği kelle taşları vardı bu taşlara ibret taşları da denirdi.
 
Bu çeşmenin bir adı da cellat çeşmesi veya siyaset çeşmesi idi, cellatların kaldığı yer ise çeşmenin bulunduğu duvarın arkasındaydı. Bu çeşme halen Topkapı Sarayı'nın ön bahçesinde bulunuyor.
 
İnfaz şekilleri, yani öldürme şekilleri, kişinin konumu, mevkii, rütbesine ve işlediği suça göre değişirdi.
 
Osmanlı sultanları ve şehzadelerinin kanı dökülmez, yay kirişi, ip ve kementle boğularak öldürülürlerdi. Bu öldürme şekli Türklerin Müslüman olmadan önceki dinleri olan Şamanizm'den geliyordu.
 
Doğan Avcıoğlu bu durumu, 'Türklerin Tarihi' adlı eserinde, "Şamanist Türkler kan akıtarak öldürmekten çekinirler, Osmanlı padişah ve şehzadeleri boğularak öldürülürdü.” şeklinde açıklıyor.
 
İnfaz edilecek halktan biri ise, kelle kesme şekli uygulanırdı.
 
İstanbul dışında, imparatorluğun uzak vilayetlerinde idam edilen devlet adamlarının öldürüldüklerini ispat etmek için, kesilen başları meşin bir torbaya konur, torba balla doldurulur, İstanbul'a getirilirdi.
 
Bu kesilen başlar bazen de Topkapı Sarayı'nın ilk giriş kapısına asılır halka gösterilirdi.
 
Bu kapı sarayın en dıştaki ilk kapısıdır, kesik başların konulduğu oyuklar halen durmaktadır.
 
Cellatlar, Müslüman olan kişilerin infazdan sonra başlarını, cesedi sırt üstü yatırarak koltuğunun altına, Müslüman olmayanları ise yüzü koyun yatırarak, başlarını kalçalarının üzerine koyardı.
 
Öldürülen kişinin cesedi ve üzerindeki kıymetli eşya, para ve giyecekleri cellatın malı sayılırdı. Cellat cesedi isterse atar, isterse ölünün sahiplerine mevki, rutbe ve konumuna göre parayla satardı.
 
Osmanlıda cellatlar özellikle sağır ve dilsizler arasından seçilirdi. Sağır olmaları, kurbanlarının sesini, çığlıklarını duyup etkilenmemeleri açısından önemliydi.
 
14.02.2014 - haberler.com


Anahtar Kelimeler : ÇOK DEĞERLİ ŞAİRLERİMİZ...