*
Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Gönderen Konu: Uzman Psikolog Burak E. Gürsoy Erken Tanının Önemine Dikkat Çekti  (Okunma sayısı 863 defa)

Çevrimdışı melleseferi

  • öMeR
  • Administrator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 18908
  • SiTe YöNeTiCiSi
    • www.kayseriengellilerdernegi.com
Uzman Psikolog Burak E. Gürsoy Erken Tanının Önemine Dikkat Çekti



Uzman Psikolog Burak Emre Gürsoy, Otizmin tanısının gebelikte konulamadığını dolayısıyla gebelik sürecinde bilinmesinin imkânsız olduğunu söylerken, erken tanının önemine dikkat çekti...

 Ahenk Özel Eğitim ve Danışmanlık Merkezi’nin koordinatörlüğünü yapan aynı zamanda da Gordion Psikolojik Danışmanlık Merkezi’nde Uzman psikolog olan Burak Emre Gürsoy ile yaklaşık 2012 yılından beri özel eğitim alanında çalışmaya devam ettiği, Otizm ve otizmli çocuklara sahip olan ailelerin neler yapmaları gerektiği hakkında konuştuk.

GEÇ TEŞHİS GEÇ TEDAVİ DEMEK

Otizmle, Down sendromunu karıştıranlar da var. Otizm nedir, Down sendromu nedir?

Otizm, doğuştan itibaren gelen, ömür boyu süren, çocukların sosyal etkileşimlerini, iletişim becerilerini olumsuz yönde etkileyen, tekrar eden ve yineleyici davranışlarla kendini gösteren bir nörogelişim geriliği denilebilir. İlk üç yılda tanısı konulan bir hastalık. Sebebinin ne olduğunu tam olarak bilmediğimiz için doğum öncesinde görmek imkânsız oluyor. 1 yaşından itibaren tanı konabiliniyor. Down sendromu ise bir kromozom bozukluğudur. Dolayısıyla hamilelikte yakalanabildiği için down sendromlu bireyler fiziksel yapı olarak da birbirlerine çok benziyorlar. Ama artık down sendromu da çok erken fark edildiği için erken yaşta başlıyor eğitimler. Dolayısıyla çok hızlı yol alınıyor. Down sendromlu bireyler üniversiteden mezun olabiliyor, hayatlarını devam ettirip mankenlik yapıp dizi oyunculuğu yapanlar var. Otizm ise çok daha yavaş ilerliyor. Çünkü bir otizmli birey diğerine benzemiyor. Her çocuğu çok farklı etkiliyor.

Ne gibi?

 Kimi çocukta iletişim becerileri gelişmiş oluyor ama belli konularda sürekli bir tekrarı oluyor. Kimisi de hiç konuşmuyor. Bunu bilmek biraz çocuğun potansiyeliyle alakalı. Dolayısıyla iki otizmli yan yana geldiğinde çok bariz şeyler, evet, birbirine çok benziyor olabilirler. Özellikle sosyal becerilerdeki gerilikler ama motor becerilerden, iletişim becerilerine, pek çok farklı alanlarda birbirlerinden farklılıklar gösterebiliyorlar.

ÖMÜR BOYU SÜRECEK BİR İŞ

Otistik bir çocuğa sahip olan bir ailenin çocuklarına vermesi gereken eğitimler belli. Gerek sizin gibi psikologlar, gerek eğitim merkezleri var. Ama aileler geri planda kalıyor sanki. Aileler için neler yapılabilir?

Bunu birkaç basamak şeklinde düşünmek lazım. Otizm tanısı konulduğu andan itibaren birkaç şey çok kritik. Birincisi, ailelerde iki durum oluyor. Ya duruma çok uzak kalıyorlar, kabullenmeme gibi bir seçeneğe yöneliyorlar. Bu da bir çeşit yas süreci gibi işliyor. Kabullenmedikleri dönemde özel eğitim kurumlarından, doktor- lardan veya diğer uzmanlardan uzak kalarak bu işi götürmeye çalışıyorlar. Ya da bü- tün dünyaları tanının etrafında dönmeye başlıyor. Aslında ikisi de çok sağlıklı değil. Ailenin asıl yapması gereken, çocuklarıyla beraber bir uzmana gidip bireyselleştirilmiş bir eğitim programına başlayıp, o eğitim programını nasıl sürdüreceklerini, çocuğa nasıl yaklaşacaklarını, gerekirse dersleri seyrederek, birebir öğretmenlerden görerek, evde ne yapmaları gerektiğini sıkı takip etmeleri gerekiyor. Çünkü bu böyle sadece eğitim kurumlarıyla ve uzmanlarla olacak iş değil. Ellerini taşın altına koymaları lazım. Ama tabii ki hayatlarına devam ederek. Çünkü otizm böyle 100 mt koşu gibi 6 ay şunu yapayım sonra geçecek bir şey değil. Çok uzun süreli bir iş. Ömür boyu sürecek. Dolayısıyla hem enerjilerini, hem paralarını, hem vakitlerini, sabırlarını doğru harcayıp, doğru yönelip bu eğitimi takip edip evde de uzmanların onlara önerdiği her şeyi birebir uygulamaları gerekiyor.

Bu durumda özel eğitim kurumuna gönderdim, bitti yok?

Yok. Ne yazık ki olmuyor. Bizim kurumumuzda özellikle kapılarda gözlem camı var mesela. Biz istiyoruz ki aileler görsünler. Yani ben nasıl yaklaşıyorum, çocuğa nasıl dokunuyorum, çalışırken nasıl çalışıyorum… Biz kayıt alırken de özellikle ailelerin kuruma gelmelerini şart koşuyoruz. Ekstra aile eğitimleri açıyoruz. Tükenmişlikle ilgili ne yapmaları gerekiyor, nasıl iletişim kurmaları lazım gibi ekstra eğitimler veriyoruz ki biraz aileler de bu işin içinde olabilsin.

Peki, otistik çocuklar belirli bir yaşa geldiklerinde aldıkları eğitimlerle, hayata, yaşama daha kolay adapte olabiliyor mu? Yani bu eğitimler ömür boyu sürmek zorunda mı yoksa aldıkları eğitimin üzerine aile de bir şeyler koymalı mı?

Burada aslında önemli olan, Otizmin çocuğu ne kadar etkilediği. Otizmi bir çember olarak düşünürsek, çocuk tam bunun ortasına düştüyse yani gerçekten çok düşük işlevli, çok ağır otizm semptomları gösteren bir çocuk ise eğitimi çok uzun yıllar alacaktır. Ama bazı durumlarda otizm çocuğa çok az etki eder. Yani, sosyal becerilerinde gerilik olur. Öyle hale gelirler ki burada oturup bizimle muhabbet etseler garip birisi dersiniz. Otizm ilk anda aklınıza gelmez. Ama tanı hep orada kalır. Böyle durumlarda çocuğun raporu kalkabiliyor. Aldığı eğitimin sonunda hastaneler artık size, çocuğunuza otizm raporu almanıza gerek yok diyebiliyor. Aile bunu sağladıktan sonra dışarıdan özel bir eğitim almaya çok fazla ihtiyaç duyulmuyor.

 Ama evde mutlaka kendi yaptıklarını devam ettirmeleri gerekiyor. Yüksek işlevli otizmliler, hayata adapte olabilirler, hayatlarını idame ettirebilirler, kendi ayakları üzerinde durabilirler.

 Ama ağır öğrencilerde çok uzun yıllar eğitim devam ediyor.

ÜTOPİK BEKLENTİLERDE OLMAYIN

Aileler en çok nelerden şikâyetçiler bu süreçte?

Otizm konusunda asıl büyük sıkıntı ailelerin ütopik beklentilerde olması. Otizmle ilgili çok fazla umut taciri var. Çok fazla bilgi kirliliği var bunlara maruz kalıyorlar ve bazı durumlarda ekonomik karşılık bekleyen insanlara başvurabiliyorlar. Bu kişilerle işe başlamış ailelerle çalışmak çok zor oluyor. Çünkü gerçeği ilk bizden duyuyorlar. Hedeflerin hep küçük konması gerektiğini anlatmak zor oluyor. Kimi zaman askere gidip gidemeyeceklerini soruyorlar, evlenip evlenemeyeceklerini soruyorlar, ama henüz işimiz çocuğun merhaba demesi. Ve daha oradayken öbürlerini dert etmek çok sağlıklı değil. Aileleri ikna etmek, kabullenmelerini sağlamak zor. Ailelerin çocuklarındaki davranış bozukluklarında tutarlı, sabırlı olmaları gerekiyor, çocuk otizmli diye her istediğini yapmamaları gerekiyor, biraz dirayetli olmaları gerekiyor.

Türkiye’deki diğer illere baktığımızda gerek Otizmli, gerek engelli, gerekse Down Sendromlu bireylere Eskişehir’de daha çok rastlıyoruz. Kimisi ailesiyle burada yaşıyor, kimisi de yaşayabilmek için buraya geliyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?

 Eskişehir Türkiye genelinde marka bir şehir olma yolunda ilerliyor. Burada entegrenin payı büyük. Anadolu Üniversitesi’nde Engellileri Araştırma Enstitüsü’nün olmasından dolayı, bütün Türkiye’de bu alanda çalışan uzmanlar, ailelere burayı öneriyor. Pek çok insan işini gücünü bırakıp veya tayin isteyip Eskişehir’e yerleşiyor. Onlar için hem bir umut hem de eğitimin daha kaliteli olduğu yönünde beklentileri var. Eskişehir’de zaten bu anlamda kendini geliştiriyor. Şehir olarak da Otizmli bireylerle yaşamaya alışık bir şehir. Çünkü sizinde dediğiniz gibi daha sık karşılaşılıyor, daha sık görülüyor. Bu da ön yargıları da azaltıyor. Şehrin genel anlamda diğer illere göre aydın oluşu, açık fikirli oluşu, biraz daha rahatlatıyor diye düşünüyorum.

ÇOCUĞU FANUS İÇİNDE BÜYÜTMEK SAĞLIKLI DEĞİL

Kimi aileler Otizmli bir çocukları olduğu için, çocuklarını dış dünyadan soyutluyorlar. Sadece kendileri koruyabileceklerini düşünüyorlar ya da korumanın dışında bir utanç olarak görüyorlar. Eskişehir’deki aileler ne durumdalar?

 Burada birçok faktör etkili oluyor. Bir tanesi ailenin Sosyoekonomik düzeyi. Yani aile ne kadar eğitimli, bu durumun ne kadar farkına varabiliyor, gittikleri uzman kendilerine ne kadar bilgi sağladı, o çok önemli. Aile gerçekten otizmle ilgili gerçekliği fark edip, özümseyip, belli bir ölçüde duruma dâhil olup çocuklarını toplumsal yaşama doğru itiyorlar. Çocuklar farklı bireyler olacaklar ama bizle beraber olacaklar. Yani kapalı bir yerde, kendi evinde bir fanus içinde büyütmek hiç sağlıklı değil. Asıl istediğimiz, sokağa çıksın, insanlarla vakit geçirsin ki iletişim becerilerini geliştirebilsin. İlk tanı geldiğinde kabullenme süreci herkeste kolay olmuyor.

Otizm kendini nasıl belli ediyor? Aileler çocuklarında ne olursa bir uzmana başvurmalı?

Hepimizin çevresinde belli yaş guruplarından örnekler görmek mümkün. Bir aile çocuğunun akranlarından herhangi bir durumda gelişim basamaklarında geri olduğunu düşünüyorsa bir doktora gitmesinde fayda var. İlk ipucu o diyebilirim. Akranları yapıyor, bizim ki niye yapmıyor dediğinde fikir almak avantaj olabilir. Çok bariz göstergeler ise; isme tepki vermeme, karşılıklı iletişime katılmama, göz teması kurmama, dönen objelere veya değişik nesnelere takıntılarda bulunma, çok tekrarlayan jest ve mimik hareketleri yapma, hatta parmak ucunda yürüme gibi durumlarla karşılaşabilirler. Buralarda biraz özellikle teki vermeme durumlarında dikkatli olmaları gerekiyor. Söyleşi: Bircan Deniz SAVCI

21.08.2016 - 2eylul.com.tr